HomeMakaleler

İtikatımızı Tashih Edelim – Makale

İTİKATIMIZI TASHİH EDELİM Bismillahirrahmanirrahim. Varlığı kendi zatından olan Allaha hamd, varlığı bütün kâinatın varlığı gibi Allahtan olan Muh

İtikadımızı Tashih Edelim 2 – Makale
İSA ALEYHİSSELAMIN YERYÜZÜNE İNİŞİ
YENİDEN YARADILIŞ

İTİKATIMIZI TASHİH EDELİM

Bismillahirrahmanirrahim.

Varlığı kendi zatından olan Allaha hamd, varlığı bütün kâinatın varlığı gibi Allahtan olan Muhammed Mustafa ya selam ve salât.

Muhterem okuyucularımız!

İtikadımızı yeniden gözden geçirmek, varsa hatalarımız onları düzeltmek üzere yazmaya gayret ettiğimiz itikat bölümüne devam ediyoruz. Geçen sayımızda Allahın sıfatlarını icmali olarak görmüştük, şimdi ise tafsili olarak müzakere edeceğiz inşaellah.

Allahın zati sıfatları:

1-Vücud: Allah Teâlâ’nın varlığı demektir ve en büyük varlık O’na mahsustur. O’nun varlığı, yarattığı şeyler bakımından yaratıkların hepsinden daha açık ve zahirdir. Çünkü Yüce Allah olmasaydı, hiç bir şey olmazdı. Yeryüzü gökyüzü, ağaçlar kuşlar, böcekler, çiçekler her şey onun varlığını haykırıyor. Binaenaleyh kâinatın varlığı Yüce Allah’ın varlığına birer şahiddir.

Her şey kendi kendine olduğunu savunan bir inançsız kimse, Ulemadan birine Allahın varlığı konusunda tartışmak istediğini söyler. O da kabul eder fakat tartışmanın yapılacağı yere gelmekte gecikince tabiatçı sorar “neden geciktin”? Âlim cevap verir. Ben derenin karşısında kalmaktayım. Dereye kadar geldim karşıya geçmek için kayık yoktu; bekledim, oradaki bir ağaç kendi kendine kesildi, sonra biçildi, sonra birbirine çakıldı, kayık oldu bindim geldim. İnançsız kimse; bu cevaba çok kızarak şöyle der! Sen benimle dalga mı geçiyorsun söylediklerine inanacağımı mı sanıyorsun? Hiçbir ağaç kendi kendine kesilip, biçilip, çakılıp, kayık haline gelirmi? Bu tepkiyi bekleyen Âlim; “Bir ağacın kendi kendine bu işleri yapacağına inanamayan sen! Nasıl olurda bu kadar büyük kâinat kendi kendine olduğunu iddia edersin” diye cevap verir.

Şimdi kıymetli okuyucularımız; bu âlemde hiçbir şey kendiliğinden var olamaz. Bunlardan hiç biri ne kendi kendine var olabilir, ne de kendi kendine yok olabilir. Başka bir deyişle, hiç bir şey kendi kendine yokluktan varlığa gelemez. Varlıktan da yokluğa gidemez. Hiçbir yaratık da ne bir zerreyi var edebilir, ne de onu yok edebilir.
Bütün varlıkları yokluktan var eden ve sonra yok eden, kuvvet ve hikmet sahibi Yüce bir yaratıcının varlığından asla şüphe edilemez.
Yüce Allah’ın varlığını ispat için Kelam (Akait) ilminde felsefe kitaplarında pek çok delil yazılıdır. Biz burada bir ayeti kerimeden delil getirmek isteriz
“Şüphe yok ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için (Allah’ın varlığını, kudret ve azametini gösteren) büyük işaretler vardır.” (Ali İmran: 190)
Bu ayet-i kerime güzelce düşünülürse, Yüce Allah’ın varlığına, kuvvet ve kudretinin büyüklüğüne dair sayısız deliller önümüze çıkar. Bizim bu yazımız onları açıklamaya yeterli olmayacaktır. Ancak astronomi, kozmografya, biyoloji, kimya, ruhiyat (psikoloji) ve anatomi gibi ilimlerin verdiği bilgileri okuyup anlayanlar, bu ayet-i kerîmenin işaret ettiği delillere pek güzel akıl erdirebilirler. Her sağduyu sahibi insan düşündükçe, Yüce Allah’ın varlığını kabule mecbur olur.
İşte yukarda Türkçe anlamını verdiğimiz ayet-i kerîme, bu gerçekleri haber veriyor ve bizi uyarıyor. Bundan sonra gelen:
“Akıl ve anlayış sahipleri o kimselerdir ki, ayakta iken, otururken, yanları üzere yatarken (her hallerinde) Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler (ve derler): Ey Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. (Boşuna bir şey yaratmaktan) sen münezzehsin. Bizi ateş azabından koru.” anlamındaki ayet-i kerime, gerçek anlayış ve akıl sahibi kimler olduğunu bize bildiriyor.
Bütün bu ayetler, İslam dininde aklın ve tefekkürün ne kadar büyük önem taşıdığını da bize göstermiş oluyor. Bir hadisi şerifte de:

Bir an bir tefekkür bir sene (nafile) ibadetten daha hayırlıdır. Başka bir hadisi şerifte ise
“Düşünce gibi bir ibadet yoktur.” buyrulmuştur.
Gerçekten İslam dininde aklın ve düşüncenin büyük yeri vardır. Zaten Rabbimiz akıllı olanları mükellef kılıyor. Akıllı olduğu halde aklını kullanmayanlar ise akılsız diye nitelendirilse bile sorumluluktan kurtulamıyor. İslam dini tamamen akla ve hikmete uygundur. Fakat sadece akılla bu işler olmaz nakilsiz akıl iyiyi ve kötüyü bulamaz.
İşte akıllı insanlar o kimselerdir ki, gökleri, yeri, gece ve gündüzleri, göklerde parıldayan ve her biri güneşten binlerce defa daha büyük yıldızların ihtişamını düşünürler, yeryüzündeki sayısız canlı ve cansız yaratıkları göz önüne alırlar. Cıvıl cıvıl gündüzlerin, sakin gecelerin ne kadar güzel bir düzen ve intizam içinde yaratılış kanununa uyarak birbirini kovalayıp durduklarını düşünürler. İbret bakışları ile yapılan böyle düşünceler sonunda, bu âleme bu düzen ve ölçüyü vermiş olan Yüce Allah’ın kudret ve azametini insanlar isteyerek ve teslimiyetle kabule mecbur olurlar.
Böyle büyük varlıkları bırakın, bir zerreden küçük olduğu halde büyük bir duygu ile hayat ve görevini sürdürmeye çalışan bir mikrobu, yine bir zerreden küçük olduğu halde başlı başına bir kuvvet hazinesi olan bir atomcuğu düşünmek bile, gerçek akıl sahibi bir insan için Allah’ın yüce varlığını, kuvvetini tasdik etmeye yeterlidir.

Bu aklın alamadığı kadar acaip olan varlıkların rastgele olmasını iddia etmek akıl sahibi bir kimse için mümkün olamaz.

21. Asrın Müceddidi ilan edilen büyük Âlim Mahmut Ustaosmanoğlu hoca efendinin sohbetlerinde çokça anlatmış olduğu yukarıdaki yazdığımız ayeti kerime hakkında Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor.

“Yazıklar olsun o kimseye ki, bu ayeti okumuş da üzerinde düşünmemiştir.”
2- Kıdem: Evveli olmamak demektir. Evveli olmayana Kadim denir. Sonradan meydana gelene de Hâdis denir. Allahu Teala Kıdem sıfatı ile vasıflanmıştır. Çünkü Allah ezelîdir, kadîmdir, varlığının başlangıcı yoktur. 60 yaşındaki bir kimse 61 sene evvel yoktu. Allah Zülcelâl hazretlerimiz için ise şu kadar evvel vardı ama şu kadar evvel yoktu denilemez. O’ndan önce yokluk geçmemiştir. O’nun varlığı yanında milyonlarca seneler bir saniye bile sayılmaz. Yine gördüğümüz âlemler, milyarlarca seneden beri mevcut bulunsa, yine Yüce Allah’ın ezeliliği yanında bir saniyelik bir hayata sahip sayılmaz.
Allah Kadîmdir, bütün âlemler ise hadistir sonradan var olan şey Allah olamaz. Yüce Allah’dan başka ne varsa bunların hepsi hâdistir (sonradan olmuşlardır.) Allah bunları kudreti ile yaratmıştır. Artık şüphe yoktur ki, yaratılanlar yaratana mahsus Kadim sıfatını taşıyamazlar. Rabbimizin kadim sıfatını yani ezeli oluşunu şu kısır aklımızla tam manasıyla anlayabilmemiz mümkün değildir. Biz müminler olarak buna iman ettik ki Allahın üzerinden yokluk geçmemiştir. O hep var olmuştur.
3-Beka: Sonu olmamak demektir. Yani Rabbimiz ebedidir bakidir.  Sonu olana “Fani”, sonu olmayana da “Baki” denir. Erkek ismi olarak kullanılan Baki’nin baş tarafına abd kelimesi ilave edilmesi (Sonu olmayan Allahın kulu manasına olan) Abdulbaki denmesi gerekmektedir.
Yüce Allah Beka sıfatı ile vasıflanmıştır; çünkü ebedidir, bakidir, varlığının sonu yoktur. O’nun yok olacağı bir zaman düşünülemez. Sonradan meydana gelen bütün varlıklar, Allah’ın kudreti ile meydana gelmişlerdir. Yine Allah’ın kudreti ile yok olurlar, yine var olurlar ve binlerce değişikliklere uğrayabilirler. Fakat Yüce Allah Baki’dir, değişiklikten ve yok olmaktan beridir.

Varlığı başkasının eseri olan bir şeyin varlığını değişmeden kendisinin sürdürebilmesi mümkün değildir. Allahın varlığı kendi zatından olup başkasından olmadığından dolayı varlığında değişikliğin olması düşünülemez. Çünkü O, başkasının kudret eseri değildir ki, onun kudreti ile yokluğa gitsin veya değişikliğe uğrasın. Aksine bütün varlıklar O’nun kudretinin birer eseridir. Onun için Yüce Allah’ın şanında yokluk ve değişiklik nasıl düşünülebilir. Her şey yok olmaya mahkûmdur; ancak azamet ve ikram sahibi Allah’ın varlığı kalıcı ve süreklidir.

4-Vahdaniyet: Tek olmak demektir. Allah hakkında çocuklara öğretilen Allah birdir sözü yanlışa yakındır. En doğrusu Allah tektir demek ve öyle öğretmek lazımdır. Çünkü bir, ikinin yarısıdır; hâlbuki tek ise eşi benzeri yok demektir. Bire bir daha katılabilir teke ise bir daha katılamaz. Bu incelik göz ardı edilmemelidir. İhlâs suresinde Mevla’mız kendini vasıflarken Allah tektir buyurmaktadır. Hıristiyanlar ise Allahın üç olduğunu (Hâşâ) iddia etmektedirler.

Vahdaniyet yalnız başına olmak, benzeri olmamak; çoğalmaktan, parçalara ayrılmaktan ve eksilmekten beri bulunmak gibi manaları ifade eden bir sıfattır. Bu sıfatları taşıyana “Vahid” denir ki, gerçekte var olan, parçalara bölünmekten ve cüzlerin bir araya gelerek toplanmasından beri bulunan zat demektir. Bu sıfat da Yüce Allah’a mahsustur. Onun için denir ki, Yüce Allah zatında, ulûhiyetinde, mabudiyyetinde ve diğer bütün sıfatlarında tekdir. Ortaktan, eşi ve benzeri bulunmaktan beridir. Kendisinde artmak, eksilmek, cüzlere ayrılmak, başka şeylerle birleşmek gibi haller asla bulunmaz. Bütün bunlara bizim gibi acizlerin ihtiyacı vardır. Allahın ise eksiği yok ki bu sıfatlarla tamamlanmış olsun, acziyeti yok ki kemale ersin, ihtiyacı yok ki ihtiyacı giderilsin.
Yüce Rabbimiz ulûhiyetinde (ilahlığında), zatında ve mabudiyyetinde (İbadet olunmaya laik ve müstehak olan) tek olduğu gibi, yaratıcı olmasında da tekdirdir. Yaratılmaya ve yok edilmeye mahkûm olan ve böylece mümkün adını alan her şeyi yaratan ve yok eden ancak Allah’dır. O’ndan başka yaratıcı yoktur. Mümkünatı yaratıp yaşatmaya ve yok etmeye gücü yetmeyen bir zat ise Allah olamaz. Bunun için ikinci bir İlah’ın varlığına asla imkân yoktur. Çünkü iki İlah düşünüldüğü takdirde, bunlardan biri kendi başına mümkünatı yaratmaya kadir ise, diğeri fazladan olmuş olmaz mı? Fazladan olan yahut aciz bulunan bir zat ise nasıl Allah olabilir? Bu bakımdan akıl sahibi hiç kimse, Allahu Teâlâ’nın zat ve sıfatlarında eşit ve benzeri bulunmadığından, bir olduğundan şüphe etmez.

Birden çok yaratıcıların ve mabudların varlığına inanan milletler ise, akla ve hikmete aykırı bir inancın esiri olmuştur. Böylece gerçeği anlama bakımından büyük bir cehalet içinde kalmışlardır. Rabbimiz bütün insanlığa mabudun bilhak (ibadete müstehak) olan Allaha inanma hidayeti nasip eylesin. Âmin.
5- Muhalefetün lilhavadis: Sonradan var olmuş şeylerden ayrı olmak sıfatıdır. Yüce Allah havadise (sonradan var olan şeylere) aykırı ve muhalif bulunmak sıfatı ile vasıflanmıştır. Çünkü Allahu Teâlâ yaratılmış şeylerden hiçbirine hiçbir yönden benzemez, hepsine muhaliftir. Hatırlara gelen her şeyden Allahu Teâlâ mutlak surette başkadır.

Muhammed Behauddin Nakşibendil- Buhari (K.S) talebelerine şöyle demiştir. “Evladım, her ne şey ki görülür, her ne şey ki işitilir, her ne şey ki fehm olunur Allah onun gayrıdır”.
Hadis yani sonradan yaratılan şeyler değişirler, başkalaşırlar, birbirine benzeyebilirler ve sonunda yok olur giderler. Bütün bu varlıklarını idameden aciz şeyler, her hal ve şekilleri ile asla Allah’a benzemezler. Hiç birinde İlah ve Mabud olma sıfatlarından en küçük biri bile bulunmaz. Hiç yaratılan, yokluğa mahkûm olan aciz şeyler, yok olmaktan beri bulunan yaratıcı Yüce Allah’a benzeyebilir mi? Hiç sonradan meydana gelmiş bir nesne Kadim olan hikmet sahibi Allah’a ortak olabilir mi? Böyle sapık bir düşünceye kapılanlar, kendi ölümlü varlıklarını İlah olmaya yükselterek Allah’ın yüce varlığını da, kendi değersiz varlıkları derecesine düşürmeye varacak kadar küstahlıkta bulunuyorlar. Biz İman etmiş kimseler ise yok iken Onun tarafından var edildiğimizi bilerek ve de varlığımızı Allahın varlığı karşısında yok gibi bilerek edep sahibi olmaya çalışırız.
İnsanların ve diğer yaratıkların birçok ihtiyaçları vardır. Bunlar mekâna, zamana, yiyip içmeye, gezip dolaşmaya, doğmaya, doğurmaya ve benzeri hallere muhtaçtırlar. Allah ise, bütün bunlardan beridir. O’nun Arş ve Kürsî’si, yedi kat sema denilen daha nice âlemleri vardır. Fakat o, bunlardan hiç birine muhtaç değildir. Bunlar yok iken O, yine vardı. Yusuf aleyhisselamı canlandıran filimde bile yanlış bir itikat yerleştirilmek istenmektedir şöyle ki: Yusuf (a.s) ın rolünü oynayan sanatçı dikkat edilirse her Allahtan bahsederken Allah göklerdedir (hâşâ) dercesine eliyle yukarı işaret ederken hem de yukarı doğru bakmaktadır. Hal bu ki gökler sonradan yaratılmıştır. Gökler yaratılmadan önce var olan Allah hakkında mekân olan bir yerdedir demek yanlıştır. Çünkü gökler yaratılmadan önce Allah nerdeydi diye bir soru akla gelir. Rabbimiz ise mekândan münezzehtir zaten ordadır dedikleri mekânları yaratan odur.

6-Kıyam Binefsihi: Varlığı kendi zatındandır demektir. Bu sıfat da Yüce Allah’a mahsustur. Öyle ki, Hak Teâlâ’nın ezelî ve ebedî olan varlığı kendi zatıyla kaimdir. Kendi varlığı mukaddes zatının gereğidir, asla başkasından değildir. Varlığı başkasına bağlı olan nasıl Allah olabilir ki? Bunun için Allahu Teâlâ’ya Vacibü’l-Vücud (varlığı kendinden dolayı gerekli) denilir. O’nun varlığı, başka bir var edene muhtaç olmaktan beridir. Allah’ı var eden bir varlık olsaydı, o zaman var eden o varlık Allah olurdu. Onun için “Allah’ı kim yarattı?” diye sorulmaz; çünkü O, kendiliğinden vardır, kadîmdir. Başkasının var etmesine muhtaç değildir. Eğer böyle olmasaydı, ne kâinat bulunurdu, ne de başka bir şey. Bu gerçek kabul edilmeyince, içinde yaşadığımız âlemin varlığını izah etmeye imkân kalmaz. Allah’dan başka var olan (mümkünat dediğimiz) şeyler ise, hem var olmaya, hem de yok olmaya bağlı oldukları için, bir var ediciye muhtaçtırlar.
Sonuç olarak denilir ki, Yüce Allah’ı var eden bir varlık düşünülemez ve O’ndan başka bir yaratıcı varlık da olamaz. “Allah’dan başka bir yaratıcı hiç olur mu?” Elbette ki olamaz.

 

İPİNDEN KIRILIP ETRAFA SAÇILAN İNCİLERDEN KIYMETLİ SÖZLER

 

Fakirleri kollayıp gözetiniz! Aranızdaki zayıflar sayesinde Allahtan yardım görüp rızıklandığınızdan şüpheniz olmasın      (Ebu Davut)

İyilik yapmayı bilmiyorsan hiç olmazsa kötülük yapma                                       (Mahmut Ustaosmanoğlu K.S)

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber. Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü peygamber?   N. Fazıl

Dış politika hassas terazi ile tartılmalıdır                                                   II. Abdülhamit

Bütün velilerin elini öpsen, onların yoluna tabi olmadıkça fayda etmez.                              Hz. Mevlana

Sanma ki kan döküp aslan av yutar geçte olsa onu bir gün mutlaka kan tutar.                 M. Akif Ersoy

Haktan ve Hak yolundan başka her ne düşünülürse, hepsi ayrılık ve perişanlık yoludur.   Abdulhakim Arvasi

Her şeyi bizim emrimize veren Rabbimizin emrinde olabilmeyi Cenabı haktan diler sağlık, sıhhat,  afiyet ve helalinden bol kazançlar vermesini yüce Allahtan niyaz ederiz. Fi emanillah

dernek

YORUMLAR

WORDPRESS: 0