HomeMakaleler

İtikadımızı Tashih Edelim 2 – Makale

İTİKATIMIZI TASHİH EDELİM (3) Bismillahirrahmanirrahim. Varlığı kendi zatından olan Allaha hamd, varlığı bütün kâinatın varlığı gibi Allahtan olan

Hoş Geldin Ya Şehr-i Ramazan
RAMAZAN YAZILARI – MÜJDELER OLSUN
RAMAZAN YAZILARI – ZEKAT

İTİKATIMIZI TASHİH EDELİM (3)

Bismillahirrahmanirrahim.

Varlığı kendi zatından olan Allaha hamd, varlığı bütün kâinatın varlığı gibi Allahtan olan Muhammed Mustafa ya selam ve salât.

Muhterem okuyucularımız!

İtikadımızı yeniden gözden geçirmek, varsa hatalarımız onları düzeltmek üzere yazmaya gayret ettiğimiz itikat bölümüne devam ediyoruz. Geçen sayımızda Allahın zati sıfatlarını görmüştük şimdi ise sübuti sıfatlarını müzakere etmeye çalışacağız inşaellah.

Allahın subuti sıfatları:

Hayat: Diri olmak demektir. Allah Zülcelâl hazretlerimiz kendi şanına mahsus bir hayat sıfatı ile sıfatlanmıştır. Allah’ın ilim, irade ve kudret sıfatları ile vasıflanmasının bir gereği olarak hayat sıfatı da vardır. Hayatı olmayan bir şey, bilmekten, dilemekten ve yapabilmek gücünden yoksun olur. Bu ise, yaratıcı için büyük bir noksanlık olmuş olur.
Bu sıfatlardan mahrum olan bir varlık, hiç bir şey yaratamaz. Hele hele akletme, idrak etme ve güç sahibi olma vasfı olan varlıkları yaratmaya asla kabiliyetli bulunamaz. Çünkü hiçbir eser, yaratıcısında bulunmayan bu gibi vasıfları taşıyamaz. Onun için doğa adı verilip gerçekte ilim, irade ve kudretle nitelenmeyen ve varlığı nesnelere bağlı olarak düşünülüp, onun dışında varlığı bulunmayan şuursuz bir varlık asla bir yaratıcı olamaz. Özellikle böyle bir varlık, akıl, irade ve kudret sahibi milyarlarca yaratığın mucidi (yoktan var edicisi) hiçbir şekilde olamaz.

Hayat sahibi olmayanın, hayat sahibi edebilmesi başka deyişle diri olma vasfına sahip kimseleri var edebilmesi mümkün olamaz.

Canlılık, dirilik sahibi bütün mevcudat gerçek dirilik sahibi olan Allah Zülcelâl hazretlerinin diriliğine delildir. “kendini bilen Rabbini bilir” sözünün çok derin manaları ile birlikte bir manası da budur.
Sonuç olarak denilir ki, kâinatın yaratıcısı olan Allah, Hayat sıfatı ile vasıflanmıştır. Hayyü’l-Kayyûm’dur. (Hem kendisi diri hem de her şeyi dirilten ve ayakta tutandır.)
İlim: Bilmek, idrak etmek demektir. Allahu Teâlâ ilim sıfatı ile vasıflanmıştır. Bir nebze yaratıklarına da vermiş olsa gerçek ilim ona aittir.  O’nun ilmi, yaratıkların ilmi gibi basit ve sınırlı değildir, bütün kâinatı çevreler. Allah her şeyi bilir. Bu günkü bazı kendini bilmez, kendisini Âlim zanneder, İmamı Azamları İmamı Şafileri, Ahmed ibni Hanbelleri, İmam Malikleri İmam Serahsileri İmamı Rabbanileri Abdulkadir geylanileri, Şahı Nakşibendil Buharileri hiçe sayıp ancak kendisinin bildiğini iddia eden kişilerin dediği gibi (Hâşâ ve Kella) “kim kiminle evlenecek Allah bilmez” değil ALLAH HERŞEYİ AMA HER ŞEYİ BİLİR Onun bilgisinden hiçbir zerre hariçte kalmaz. Allahın bilmesi için bir engel yoktur. Ayrı bir uğraşa da gerek yoktur.

Yahu bu nasıl bir düşüncedir. Müslüman olduğunu, hatta hoca olduğunu, profesör olduğunu iddia eden bir kimseden böyle sözler nasıl sadır olabilir? Bu sözleri sarf eden bir kimse nasıl itibara alınabilir? Yaratıcı bilmesin de kim bilsin? Rabbimizin mülk suresi 14. Ayeti kerimesi böyle sözleri sarf eden kimselere cevap olarak yetmez mi?

 

“Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.”

 

Yaratılanların bilmesi için zaman gereklidir, uğraş gereklidir, imkân gereklidir.  Yaratılan acizlerin bunlara ihtiyacı vardır. Yaratan hakkında ise böyle şeyler düşünülemez. Yeryüzünde gökyüzünde su üstünde suyun derinliklerinde velhasıl bütün bir kâinatta ne varsa hepsini bilir. Biz acizler şu an ne düşünüyoruz onu bilebiliriz ama birazdan ne düşüneceğiz onu bilemeyiz.

 

“Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da”

 

Tâhâ suresi 7

 

Rabbimiz, yaşarsak elli sene sonra ne düşüneceğiz onu bilebildiği gibi henüz yaratmamış olduğu, kıyamet kopmadan hemen önce en son ölecek bir kimsenin dahi ne düşüneceğini bilir.

 

“Ve Andolsun ki, Biz insanı yarattık ve ona nefsinin ne vesvese verdiğini de biliriz ve Biz ona şah damarından daha yakınız”.

Kaf suresi 16

Ayeti kerimeden de anlaşıldığı gibi hiçbir varlık düşünce ve hareketini Yüce Allah’dan saklayamaz. Zira her şeyi bilmeyen, her hareket ve düşünceden haberi olmayan bir varlık Allah olamaz, bu kadar güzel ve acaip nesneleri meydana getiremez, bu kadar yaratığı idare edemez.
Allah’ın böyle her şeyi bildiğini güzelce düşünüp doğrulayan bir insan, elbette daima uyanık bulunur, her söz ve hareketini bir edep üzere düzenler. Fena sözler söylemez, fena işler düşünmez, başkasının hakkına tecavüz etmez, hiç bir kimsenin görüp bilmeyeceği bir yerde bile Allah’ın buyruklarına aykırı bir iş yapmaz. Çünkü her yaptığını bilen Yüce Allah’ın varlığına imanı vardır.

Semi’: İşitme kuvvetidir. Allah, Semi’ (işitme) sıfatı ile vasıflanmıştır. O’nun işitmesi, yaratıkların işitmesi gibi noksan ve hudutlu değildir. Yüce Allah her şeyi vasıtasız olarak işitir, Allahu Tealanın işitmesi için kulağa ihtiyacı yoktur. Ses ve harflere ihtiyacı yoktur. Yakınlık ve uzaklık gibi bir şey onun için söz konusu olamaz. O, gizli ve aşikâr söylenenlerin hepsini işitir, hiçbir şey O’nun işitme sıfatının dışında kalamaz.

Sözünüzü gizleyin yahut onu açığa vurun; (fark etmez). Şüphesiz Allah, sinelerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir.

 

Mülk suresi 13. ayet

 

“Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da”

 

Taha suresi 7

 

Allahın işitmesi bizim işitmemiz gibi değildir. O Kullarının dualarını ve zikirlerini, gizli-aşikâr dilek ve yalvarışlarını işitip kabul eder ve onları mükâfatlandırır. Yüce Allah’ın böyle her şeyi işittiğine iman eden uyanık bir insan, daima güzel konuşur, her zaman Allah’ı anar, O’nu yüceltir. Her sözünü ve işini Allah’ın rızasına uygun yapar.

Basar: Görme kuvveti manasınadır. Yüce Allah kendi şanına uygun bir halde basar (görme) sıfatı ile vasıflanmıştır. Allah alet ve vasıta olmaksızın her şeyi görür. Fakat alet ve vasıta ile görenlerin gördüklerini de görür. Her gözden gören o’dur. Bazı şeyleri görmesi, diğer şeyleri görmesine engel olmaz ve O’nun görmesinden hiç bir şey gizli kalmaz. En karanlık gecelerde, kara bir taşın üstündeki karıncaların ve daha küçük yaratıkların kımıldamalarını, hareketlerini görür ve bilir.

Şüphe yok ki, görememek ve bilememek büyük bir noksanlıktır. Böyle noksanlıklar sahibi, İlah ve yaratıcı olamazlar. Yüce Allah ise böyle bütün noksanlıklardan beridir ve bütün kemal sıfatları ile vasıflanmıştır.
Kalbi iman dolu bir insan, Yüce Allah’ın kendisini görüp gözetmekte olduğunu bilir ve üzerinde düşünür. Böylece durumunu düzeltir, edebe aykırı hiçbir harekette bulunmaz, melekler gibi temiz bir hayat içinde yaşamaya çalışır durur.
“Biliniz ki, Allah bütün yaptıklarınızı görür.” (Bakara: 233)
İrade: Dilemek, ihtiyar edebilmek manasına gelir. Yüce Allah irade sıfatı ile vasıflanmıştır. O’nun iradesi ezelîdir. Allah yaratacağı şeyleri bu irade sıfatı ile hikmetine göre meydana getirmeyi diler ve dilediği şey mutlaka olur. O dilemedikçe hiç bir şey vücuda gelmez. Hatta yaprak dahi kıpırdamaz. Hiç bir şey kendiliğinden var olmaz ve kendiliğinden yok olmaz. Ancak Allah’ın dilemesiyle var olur ve yine O’nun dilemesiyle yok olur.

İnsanların inancını zedelemeye çalışan müfsitler şöyle der. Madem Allah tır her şeyi dileyen o zaman ben neden sorumlu oluyorum? Cevaben denilir ki; Allah hayrı da şerri de dileyip yaratan odur ama şerden razı değildir. Hayrı ve şerri sen bilemezdin ve akıl edemezdin. Sana akıl verip seni mükellef kıldı Peygamber ve kitap verdi sana yol gösterdi. Kulum şu yoldan gitmeni istiyorum ve seni cennetime koymak istiyorum. Sözümü ve halifem olan Peygamberimin sözünü dinlersen Rahmetimle beraber Cennetime sahip olursun. Yok, eğer istemediğim, razı olmadığım, peygamberimin de sana yasak ettiği yoldan gidersen senden razı olmam. Kendin hak ettiğin için; dilersem seni Cehenneme atarım. Buyuruyor. Öyle ise burada dilemesi ile Allah sorumlu değildir. Sorumlu olan iyilikler ve kötülükler kendisine bildirilen ve bunların arasını fark edebilen insan ve cindir.
Allah bütün bu kâinatı ezelî olan iradesi üzere yaratmıştır. Yaratılmış şeylerin milyonlarca cins ve nevilere, ayrı ayrı vasıflara sahip olması, çeşitli özellikleri taşımış olması, bir topraktan, bir sudan, bir havadan faydalanan sayısız, ekinlerin, meyvelerin, ağaçların çiçeklerin ve canlıların başka başka renklerde ve tatlarda meydana gelmesi ezelî bir iradenin neticesinden başka bir şeymidir?
İşte bütün bunlar, Allah’ın irade sıfatı ile vasıflı bulunduğuna birer şahiddir. Yüce Allah hiçbir şeye mecbur değildir. O; la yüs-el dir O, her şeyi kendi dilemesiyle yaratır. Hiç bir şeyi yaratmaya veya yok etmeye mecbur değildir. Mecbur olmadığı halde var eder ve yok eder. Mecburiyet bir acizlik halidir ki, Allah’ın şanına uygun olmaz.

Şu ayeti kerime bu meyanda bir delildir.
“Allah dilediğini hemen yapar.” (Hûd: 107)
Kudret: Güç ve kuvvet manasında bir sıfattır. Ezelî ve ebedî (evveli olmayan ve sonu olmayan) tam bir kemal üzere bir kudret Allahü Teâlâ’ya mahsustur. Allahü Teâlâ her dilediğini yapmaya kadirdir. Onları yaratmaya ve yok etmeye gücü yetendir. O’nun kudretine nihayet yoktur. Bu kâinat, O’nun kudretine çok açık ve kuvvetli bir şahiddir.
Yüce Allah dilerse bir anda binlerce âlemi yoktan var eder ve dilerse onları bir anda yok eder. Çünkü dilediğini bir anda yerine getiremeyen, istediğini yapamayan bir varlık İlah olamaz.
Allah’u Tealanın bu büyük kudretini iyi düşünen bir mü’min, O’nun büyüklüğü önünde eğilir, O’nun kudretinden titrer, O’nun kutsal emirlerini yerine getirir ve yasaklarından sakınır.
“Allah her şeye kadirdir.”
Kelam: Bir manayı belirten, bir maksadı anlatan söz demektir. Yüce Allah Kelam sıfatı ile de vasıflanmıştır. O’nun kelamı (sözü) harf ve sesten beri ve kadîmdir (başlangıcı yoktur.)
Yüce Allah, kendi kadîm kelamını, dilediği zaman şanına uygun bir şekilde meleklerine işittirir, bildirir ve anlatır. Allahu Teâlâ dilediğine dilediği yerde dilediği yerden sesini işittirir kendisi ile konuşur. Musa aleyhisselama ağaçtan sesini işittirip konuştuğu gibi
Allahü Teâlâ’nın peygamberlerine dilediği şeyleri vahy ve ilham etmiş olması da bu kelam sıfatının bir tecellisidir. Semavî kitaplar hep bu Kelam sıfatı ile meydana gelmiştir. “Kelâm-ı Kadîm” dediğimiz Kur’an-ı Kerîm de bu sıfatlarla Peygamberimize inmiş ve asırlardan beri hidayet rehberliği yapmıştır.
Tekvîn: Var etmek, yaratmak manasınadır. Bu da Allah’ın bir sıfatıdır. Yüce Allah bu tekvin sıfatı ile dilediği herhangi bir şeyi yoktan var eder veya var iken yok eder.
Yüce Allah’ın bu âlemleri yaratıp yok etmesi, kullarını yaratıp yaşatması, onları beslemesi sonra da öldürüp başka bir âleme onları götürmesi, hep bu tekvîn sıfatının tecellisi ile olur.
“Allah bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona “ol” der, o da oluverir.” (Yasin: 82)

Tekvin sıfatının kolları da vardır.

1-Tahlik: yaratmak demektir. Her şeyi yoktan var eden odur. Bütün kâinat onun var etmesidir. Öldükten sonra tekrar dirilmeyi yani ahreti inkâr edenler çok düşüncesizce ve şuursuzca söz söylemektedirler. Zira bir şeyin icadı yani yoktan var edilmesi mi zordur yoksa var olanın tekrar var edilmesi mi? Elbette ki yoktan var etmek daha güçtür. Fakat Allah Teâlâ için zorluk yoktur. O, ol dedimi hemen oluverir. Bu işte yaratma halk etme sıfatının tecellisidir.

2-Terzik: Rızıklandırmak demektir. Her canlının rızkını veren Allahtır. Rivayet edilir ki; Süleyman aleyhisselam Allahu telalaya yalvardı “Ya Rabbi bu sene hayvanların rızkını ben dağıtayım. Mevla Teâlâ da kabul buyurdu. Süleyman aleyhisselam hayvanların dilinden anlardı onlara sordu ve herkese yiyeceği kadar senelik ihtiyacını verdi. Sene sonunda karıncanın, almış olduğu yiyeceğin yarısını bıraktığını görünce neden böyle yaptığını sorar. Karınca şu cevabı verir. Şimdiye kadar rızkımı Allah veriyordu dolayısıyla beni unutmazdı fakat şimdi sen ise belki beni unutursun diye yarısını gelecek seneye bıraktım der.

3-İhya: Diriltmek demektir. Her şeye canlılık veren her şeyi dirilten Allah tır. Öldükten sonrada var olmadan da diriltme ona aittir.

4-İmate: Öldürmek demektir. Yarattığı canlıları vakti geldiği zaman öldürmek Yüce Rabbimizin sıfatıdır.

Yüce Allah’ımızın kutsal sıfatlarına ait verdiğimiz bilgiye bir özet yaparak deriz ki: Yüce Allah’ın varlığı ve birliği büyüklüğü ve kudreti, ezelî ve ebedî oluşu ve diğer yüce sıfatları apaçıktır. Bunları inkâr etmeye, düşünüp de doğrulamamaya imkân yoktur.
Bir düşünelim: Bu kâinatta hiç bir şeyin kendiliğinden var ve yok olamayacağını kendiliğinden kımıldanamayacağını ilim ve fen haber vermiyor mu? Biz ise, milyonlarca âlemin, milyonlarca parlak yıldızların varlığını, bunların hareket ve sükûn hallerini görüp biliyoruz. Artık bunları var eden ezelî ve ebedî eşsiz bir Allah’ın varlığından nasıl şüphe edilebilir?
Yine biliyoruz ki, bilgisi olmayan, kudret ve iradesi bulunmayan bir şeyin, bir gaye ve hikmete yönelik birtakım güzel ve üstün eserleri var etmesi mümkün değildir. Oysaki biz bu âlemde her neye bakacak olsak, onun bir gayeye, bir hikmet ve düzene bağlı bulunduğunu görürüz. En büyük varlıktan en küçük varlığa varıncaya kadar bakılırsa, bunların öyle gelişi güzel bir rastlantı eseri olmadığı görülüyor, bunların boşuna yaratılmadığı anlaşılıyor. Bu varlıkların her birinde üstün bir sanat ve letafet eseri, bir irade ve ihtiyar alameti görülmüş oluyor.
Artık bu kadar yararlı olan bu güzel eserlerin, ilim, kudret ve hikmet sahibi olan ezelî bir yaratıcıya muhtaç olmadığını kim söyleyebilir?
Şimdi biz, bütün bu dış âlemdeki varlıklardan bakışlarımızı çevirip kendi nefsimize ve duygularımıza bakalım. Vücudumuzun her parçası ve hücresi, vicdanlarımızın bütün duygu ve kavramları, şanı çok yüce olan büyük bir Allah’ın, yaşatıp rızık veren bir yaratıcının varlığına daima şahitlik edip durmuyor mu?
O halde şüphe yok ki, kendi varlığını ve sorumluluğunu yitirmedikçe, hiç kimse, Allah’a iman inancından, bir yaratıcının var olduğu düşüncesinden asla yoksun olamaz.
“Ey insanlar! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Allah’tan başka size göklerden ve yerden rızık veren bir yaratıcı var mı? O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz?”

FATIR suresi 3

                                     İPİNDEN KIRILIP ETRAFA SAÇILAN İNCİLERDEN KIYMETLİ SÖZLER

 

Bizlere Allahı tanıtan sensin

Ümmetine rahmet ve güvencesin

Bizi bizden daha fazla seversin

Bu ne büyük şeref, ne kutlu nimet

Ne şanlı Peygamber ne şanslı ümmet       ( Kasidei Burde menzum tercümesi)

 

Herkim üç kere şu duayı okursa kadir gecesine yetişmiş kimse gibi olur.

lailahe illellahul-halimul kerim subhanellahi rabbissemavat isseb’i  ve rabbil arşil azim   (Hadisi şerif)

 

Adalet halkın diriliş ve düzeni, idarecilerin ise süsü ve güzelliğidir.                               (HZ ALİ K.V)

 

Esaretin diğer bir versiyonu, milletleri borçlandırmaktır.                    ( II. Abdülhamit Rh.A)

 

Cennete giremedikten sonra vali olsan ne kıymeti var, kaymakam olsan ne kıymeti var. (Mahmut Ustaosmanoğlu K.S)

ahmet

 

YORUMLAR

WORDPRESS: 0